16 Mayıs 2015 Cumartesi

TÜRKLERİN İSLAMİYETİ HİZMETLERİ



                                           
  Türklerin İslamiyet'i kabul etmeleri hem İslam alemi hem de dünya tarihi açısından büyük sonuçlar doğurmuştur. Türkler, karışıklık içinde bulunan İslam dünyasının koruyuculuğunu üstlendiler. Selçuklular, Abbasi halifelerini himaye ettiler.

Batıda Haçlı Seferleri'ne, doğuda Moğol akınlarına karşı Türkler tarafından set oluşturuldu. Böylece İslam dünyası dağılmaktan kurtulmuştur. Bin yıla yakın bir süre Türkler, İslamiyet'in bayraktarlığını yapmıştır. Gazneli Mahmud'un Hindistan'a kadar yaptığı seferler neticesinde İslamiyet Hindistan'a kadar ulaşmıştır. Böylece yakın dönemlerde kurulan Pakistan ve Bangladeş'in temelleri atılmıştır. Osmanlı döneminde ise Türkler Balkanlara yerleştiler. Arnavutlar, Bosna-Hersekliler (Boşnaklar) bu dönemde Müslüman oldular. Türklerin İslamiyet'e hizmetleri sadece siyasi ve askeri alanla sınırlı kalmamıştır. Devlet idaresi ve askeri yapılanmada bütün İslam dünyasını etkileyen Türkler, İslam medeniyetinin gelişmesinde de inkar edilemez hizmetlerde bulunmuşlardır. Bilim, sanat ve edebiyat alanında İslam rönesansı, Türklerin katkıları ve sağladıkları huzur ve emniyet sayesinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla İslam dininin ve medeniyetinin, dar Arap ve Fars çevresine sıkışıp kalmayarak, evrensel hale gelmesi yine Türkler sayesinde mümkün olmuştur, demek yanlış olmaz.  Mesela, Selçuklu veziri Nizamülmülk tarafından Bağdat'ta kurulan Nizamiye Medreseleri (1066 ), öyle büyük bir üne sahip oldu ki, bu medreseler İslam medreselerinin ilk örneği olarak kabul edilmişti. Halbuki Samanoğulları ve Gazneliler devrinde de medreselerin bulunduğu bilinmektedir. Ancak Nizamiye Medreseleri dini bilimler yanında müspet ilimlerin de okutulduğu ilk medreseler olmakla, modern üniversitelere öncülük etmiştir.
Abbasiler zamanında başlayan eski Yunan ve Helen medeniyetlerine ait eserler ve felsefe akımlarının çevirileri, Türk hakimiyeti devresinde zirveye ulaşmış idi. Böylece İslam medeniyetinde büyük gelişmeler olmuştur. Batıda unutulmuş olan Yunan ve Helen medeniyeti, Haçlı Seferleri sayesinde İslam medeniyeti ile birlikte tekrar Avrupa'ya taşınmıştır. İslam medeniyetinin öncüleri durumunda olan Türk bilginler bütün dünya tarafından tanınmış ve eserleri yüzyıllarca bilime rehberlik etmiştir. Bu Türk bilginlerinin en ünlüleri Farabi, Biruni ve İbni Sina'dır.

Oğuzların Karaçuk (Farab) şehrinde doğan Farabi (870 -950), matematik, fizik, astronomi vb. konularda 160 kadar kitap yazmıştır. Ancak onu asıl önemli kılan Helen felsefesinin akılcı, mantığa dayalı yönüyle İslâm düşüncesini kaynaştırdığı felsefe alanındaki çalışmaları olmuştur. Aristo'nun düşüncelerini en iyi açıklayan kişi olduğundan "Muallim-i Sâni" (İkinci öğretmen). adıyla anılmıştır. Eserlerinin çoğunun Lâtinceye çevrildiği batıda "Al-farabıus" adıyla bilinmektedir. İhsâ'ül -Ulûm isimli eseriyle bilimleri ilk kez sınıflandıran Farabi aynı zamanda Öklit geometrisini de açıklamıştır .
Farabî'nin düşüncelerinden etkilenen İbni Sînâ (980-1037), çeşitli konularda 220 civarında eser vermiş diğer ünlü bir Türk bilginidir. Avrupa'da "Avicenna" adıyla bilinmektedir. Felsefe ve müspet bilimlerle uğraşan İbni Sina asıl ününü tıp alanında kazanmıştır. "El-Kanun fi't-Tıb" adlı eseri Lâtinceye çevrilmiş ve yüzlerce yıl ders kitabı olarak okutulmuştur.

Birûnî (973 -1051), Harzemşahların sarayında yetişti ve Gazneli Mahmud'un himayesine girdi. Matematik, geometri, tıp ve coğrafya gibi alanlarda 113'ten fazla eser veren Birûnî'nin asıl başarısı astronomi dalındadır. Yıldızların yüksekliğini, açılarını ölçen hassas aletler geliştirdi. Dünya çekirdeğinin çapını sadece 15 kilometrelik yanılmayla 6338.8 km olarak tespit etmiştir. Yazdığı astronomi kitabı, dünyanın ilk astronomi ansiklopedisi olarak kabul edilmektedir.
Farabî ve İbni Sina'nın açtığı yoldan birçok Türk âlim ilerlemiştir. Felsefe dalında; El-Harezmî, Şehristânî ve tasavvufun öncülerinden Gazali, İbni Rüşd, Fahreddin Razi, geometride Abdurrezzak Türkî, trigonometri'nin kurucularından Abdullah el-Baranî ilk akla gelenlerdir .
Selçuklu Sultanı Melikşah İsfehan ve Bağdat'ta birer rasathane kurdurarak, İranlı ünlü matematikçi ve astronom Ömer Hayyam'ı buralarda görevlendirdi. Ömer Hayyam'ın da içinde bulunduğu bazı bilim adamları, Melikşah adına güneş yılına dayanan Celâlî veya Takvim-i Melikşâh adlarıyla anılan bir takvim hazırladılar.
Sanat ve mimarlık alanlarında da Türk-İslâm devletleri zamanında büyük gelişme görülmektedir. Türk-İslâm kültürü ve sosyal hayatına uygun olarak gelişen mimarlığın en önemli örnekleri cami, medrese, kervansaray, imaret, darüşşifa (hastane) vb.dir. İlk Türk-İslâm mimarî örneği, Tolunoğlu Ahmed tarafından Kahire'de yaptırılan Tuluniye Camisi'dir ve bugün dahi varlığını korumaktadır.
Türkler tarafından geliştirilen kubbe, kemer ve sütun biçimleri, Orta Asya yaşantısı ve çadır kültürünün, İslâm mimarîsine yansıtıldığı yeni bir mimarî üslûbu getirmiştir. Özellikle tekke, kümbet, cami ve medrese gibi yapılarda, Türk mimarî üslûbunun eşsiz örnekleri görülür.
Yazı, cilt, çini, minyatür sanatları ile seramik, dokumacılık, taş ve maden işçiliği vb. alanlarda Türkler eşsiz örnekler vermişlerdir. İslâmî anlayışa uygun düşmemekle beraber heykel ve kabartma sanatını devam ettirmişlerdir. Örneğin birçok yapıda hayvan figürleri kullanılmış, Sultan Tuğrul bastırdığı madalyona kabartma resmini koydurmuştur. Müzik alanında da Türkler yenilikler getirmişlerdir. Farabî müzik üzerine iki eser yazmış ve bunlar dünya müzik tarihine geçmiştir. Eserinde ses ve müziğin fizik temellerini inceleyerek, ses perdesinin özelliklerini ilk defa ortaya koymuştur. Saraylardaki nevbet (bando), Osmanlı askerî mehterine örnek olmuştur. Ayrıca bazı tarikatlerin yaptıkları dinî müzik ve rakslar, Türk tasavvuf musikisinin ve semahların özünü oluşturmuştur. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder